HADİMUL HAREMEYN
Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra bir Cuma günü Kahire’de bir camiye gider. İmam efendi ilk defa Yavuz Sultan Selim adına Hutbe okuyacaktır. Hoca Hutbeye başlar ve;
“Hakimul Haremeyn ( Mekke ve Medinenin hakimi/sahibi ) olan hükümdar” diye övgü dolu sözlerini sürdürür.
Bu durumu kabullenmeyen Yavuz Sultan Selim ayağa kalkarak:
“-Ben Hakimul Haremeyn ( Hicaz’ın sahibi ) olamam! Oranın sahibi Allah’dır! Ben olsam olsam “ Hadimul Haremeyn ” ( Hicaz’ın hademesi / hizmetkarı ) olurum..! ” diyerek herkesin içinde Hutbe okuyan İmam'a seslenir...
Bu tavır, günümüzde bile Osmanlı'nın Allah için fedakarlıktan kaçınmayan Adaletli bir İmparatorluk olduğu izlenimini hala Mısır'da devam ettirmektedir...
KILICIN AĞZI KESTİKÇE...
Yabancı bir elçi, Yavuz Sultan Selim'in huzuruna çıkacaktı. Vezirler, Padişah'ın şanına yakışır gösterişli bir elbise giymesini istiyorlardı. Bu isteklerini kendisine ilettiklerinde Padişah bu isteğe yanaşmadı. Ve gelen elçinin huzuruna sade bir kıyafetle çıktı. Yavuz Sultan Selim, elçiyi kabül etmeden önce tahtının dibine bir kılıç koydurtmuştu. Elçi, Padişah ile görüşüp dışarı çıktıktan sonra kendisine Yavuz Sultan Selim'in emri ile şu soruyu sordular :
- '' Padişahımızı nasıl buldunuz? ''
Elçi bu soruya Vezirlerin beklemediği şu cevabı verdi :
- '' Tahtın Yanındaki Kılıca Bakmaktan Padişahınıza Bakamadım ki...''
Elçinin bu sözleri Padişah'a iletildiğinde O'ndan Şu Tarihi Cevabı Aldılar :
'' İŞTE PAŞALAR MESELE BUDUR. BİR KILICIN AĞZI KESTİKÇE, DÜŞMANIN GÖZÜ ONDAN AYRILMAZ. AMA KESMESİ AZALDIKÇA, NAZARLARI YÜKSELİP YAVAŞ YAVAŞ BİZLERE İSABET EDER. VE ALLAHÜTEALA ( C.C ) GÖSTERMESİN, BİRGÜN TAMAMEN KESMEZ OLURSA; İŞTE O ZAMAN BİZE TEPEDEN BAKARLAR.!!
AĞAÇ
Osman Bey Sık Sık Şeyh Edebalı'nın Ziyaretine Gider Ögütlerini Dinlerdi.Misafir Olarak Kaldıgı Bir Gecede Gördüğü Rüya Şöyle idi : Şey Edebalı'nın Koynundan Çıkan Bir Ay Geldi Kendi Koynuna Girdi.Göğsünden Bir Agaç Bitti .Öylesine Büyük Bir Agaç Oldu ki Dalları Gökleri , Kökleri Tüm Dünyayı Sardo.Gölgesine Bütün Yeryüzünü Tuttu.İnsanlar O Ağacın Gölgesinde Toplandılar . Ulu Dağlara Ve Dağların Eteğinden Çıkan Çoşkun Sulara Hep O Ağaç Gölge Etti.
Osman Bey Rüyasını Şeyh Edebbalı'ya Alatır . Edebalı Rüyasını Şöyle Yorumlar : '' Ogul Osman ,Hak Teala Sana Ve Soyuna Hükümdarlık Verdi Mübarek Olsun,Kızım Malhun Hatun Senin Helalin Olsun.''der.Edebalı'nın Yorumu Üzerine Osman Gazi Malhum Hatun İle Evlenir.
Bu Rüyadan Dogan OSMANLI İMPARATORLUĞU Tam 6 Asır Devlet-i Muazzama Olarak ÜÇ KITA'YA Hüküm Sürdü.Osman Gazi'nin Soyundan Gelen Padişahlardan Bazıları 50 Yıl Bazıları Bir Kaç Ay Tahtta Kaldı.Büyük Bir Devlet Kuran Osman Gazi Öldüğünde Kendisinden Geriye Şahsi Mirasını Olarak Bir Atı Bir Kılıcı Bir Çizme Ve Birde Çadırı Kaldı ...
ÇAMUR
1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim ordusuyla birlikte İstanbul'a dönüyordu. Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazadenin atının ayağından sıçrayan çamurlar Padişah'ın kaftanını kirletti.
Kemal Paşazade mahcup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı.
Onun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti:
"Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!"
Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü.
ATEŞ PAHASI
Kanuni Sultan Süleyman, Halkalı yakınlarında avlanırken çıkan bir fırtınada yağmurdan ıslanmışlar. Bir eve sığınmışlar. Sultan, ateşin karşısına geçip şöyle demiş:
"Doğrusu bu ateş bin altına değer."
Bir müddet sonra konakladıkları evden ayrılırken padişah ev sahibine borcunun ne kadar olduğunu sorar.
Köylü şöyle cevap verir:
"Bin bir altın efendim."
Bu cevaba çok şaşıran padişah, bu kadar fazla ücreti istemesinin sebebini sorar. Köylü bunada şöyle cevap verir.
"Efendimiz, ateş için bin altınlık değeri siz söylemiştiniz. Bir altın da konak ücretidir."
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethettikten sonra, hemen kendi ismiyle anılan bir cami ve etrafına da büyük bir medrese yaptırdı. Bugünün üniversitesi sayılan medresede FATIH SULTAN da bir oda almak istiyordu. Fakat Fatih'in bu isteğini medresenin ilim neyeti:
— Siz ne talebesiniz, ne de hacegân sınıfındansınız. Bu durumda medresede bir odaya sahip olmanız mümkün değil, dediler.
Fatih, aldığı bu cevaba kızmadığı gibi:
— Medresede bir odaya sahip olabilmem için ne yapmam lâzım? dedi.
— İmtihan olmanız lâzım, dediler.
Fatih, aynı talebe imiş gibi imtihana girdi ve imtihanı kazanarak kendi yaptırdığı medresede bir odaya sahip oldu...
ABDEST
SULTAN 2. ABDÜLHAMİD HAN'ın başkatibi Esad Bey anlatıyor: ''Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzası için sultanın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı.
Acaba Sultan' a bir Emr-i Hak mı vaki oldu ? diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım, açıldı. Sultan, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek, ''Evlat, bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Daha kapıyı ilk vuruşunuz da uyandım. Abdest aldım. Onun için geciktim. Kusura bakma. Ben bu kadar zamandır bu milletin hiç bir evrakını abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayalım '' dedi. Besmele çekerek imzaladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder